yukarı
Işığın Kaynağı Düşün ve Sanat Dergisi
Ana Sayfa  > Dergi
  • Eylül 2015
Tavsiye Et
Eylül 2015e1
Kdv Dahil Fiyatı10,00 TL
Sepete At
Hemen Al
Editör’den
Merhaba...
Kan deryası içindeyiz. Sistemin yetiştirmiş olduğu “bilgili canavarlar, eğitimli psikopatlar”ın yürüdüğü her yolun dört bir yanı ateş altında. Ölüm o denli sıradanlaşmış ki, hepimiz katliamları, vahşeti kanıksamış durumdayız. Patlayan bombalar, yanan evler, tarumar edilmiş yaşam, bebeklerin ölüsü kıyılara vururken bile ne vicdanımız sızlıyor ne de rahatsızlık duyuyoruz. Bu vahşete sözde ağladığını söyleyenler bile bu durumdan siyasal bir rant elde etmenin derdindedir. Sözde şehitlerimizle övünürken, ölenin bedenine basarak yükselmenin hesabı içinde olmak nasıl bir ruh halidir?

Düşünürler ve sanatçılar toplum sorunlarına duyarlı olandır. Ne dar siyasetin içinde güce esir düşmeli ne de yaşamdan kopuk olmalıdır. .....
Bu Sayımızın İçeriğinde Neler Var?
Recai ATALAY

Bitti Artık
Mor giysilerinle görmüştüm ilk kez
İçime işleyen hüzünlü bakışınla seni
Göz-göze geldiğimiz bir an’da
bütün kadınlığınla ayaktaydın sen.......

Yeni Bir Medeniyete İhtiyaç Var
İbrahim ÜLGER

Medeniyet krizi yaşanmaktadır. Her yerde sınırsız bir vahşet yaşanırken, yaşananlar hiçbir hukuka bile dayandırılma ihtiyacı duyulmamaktadır. Bir dönemin İskender’i bile, en çok sevdiği atı çalanların atı teslim etmesi halinde hırsızları affetmesine rağmen, günümüz sistemleri bırakınız at çalmayı, en küçük bir karşıtlık içinde olmayan ya da masum bir yürüyüş yapanları “Toplu katliama uğratmayı yönetim sanatı sanmakta”dır. Vahşi, aç gözlü kovboyların,  sistemlere egemen olduğu bir süreç yaşanmaktadır. Görgüden uzak, “fikir sahibi olmayanların bilgi sahibi” olması ciddi sıkıntılara neden olmaktadır. İkinci dünya savaşında vahşet yaşayan bir öğretmenin mektubu günümüz için de geçerlidir.
 “Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü; iyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar. Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden isteğim şudur: Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır...”
Bu vahşet ve barbarlık salt sistemler düzeyinde olsa, yine anlaşılabilir. Düzenin ürünü “bilgili canavarlar, becerikli psikopatlar”  aracılığıyla toplumun ekseriyeti zehirlenmiştir.
Dünya ekonomisi insanlığı ve doğayı yok edecek silah ve yan sanayisine dönüşürken sözde insan sağlığını düşünmek maksatlı ilaç firmaları, insanlığını bozar hale gelmiştir. Sanal piyasalar oluşturularak borsa vb. araçlarla kumar kültürü yaygınlaştırılmıştır. Bir toplumun tüketim oranı o toplumun gelişmişlik düzeyi olarak kabul görmüş, birçok “eğitimli canavar” buna inandırılmıştır.....

Devlet Adamı ve Devlet Adamcığı...
Melahat ÜRKMEZ

Öyle devlet adamları vardır ki idaresinde bulunduğu devleti mamur eder; öyleleri de vardır ki; mamur edilmiş bir devleti yerle bir eder… İşte Alâeddin Keykubat da mamur edenlerdendi. Sultanlığı döneminde Selçuklu Devleti’ni, zirveye çıkarmıştır. Ancak entrikalarla yerine getirilen, II. Gıyaseddin Keyhüsrev yerle bir etmiştir. Oysa Alâeddin Keykubat’ın isteği ya da vasiyeti doğrultusunda hareket edilerek, iyi yetiştirilmiş Veliahd İzzeddin Kılıçarslan sultanlığa getirilmiş olsaydı, belki de tarihin akışı çok daha farklı seyretmiş olacaktı. Tarih, tarih kitaplarından ziyade tarihi romanlarda şekillenir, vücut bulur, zevk verir çoğu zaman… Yukarda bahsettiğim tarihi olayı, “Aşkın Kâtibi” adlı romanımın bir köşesinde kısacık kurguladım. Tarihi entrikalar sizin de ilgi alanınıza giriyorsa buyurun birlikte okuyalım. “… Devamında, Alâeddin Keykubat’ın Darü’l-feth’e, şölene davet edilip, av etiyle zehirlenerek öldürüldüğü o acı gün aklına geldi hemen......

Biba  İsmail / Makedonya
Sevgiye Gölge Etme

Seni seviyorum ve sevdiğimden de
Daha uzun süre sevmek istiyorum
Mutlaka seveceğim de!......

Medeniyet ve Sanat

Feth Eden Ben, Feth Edilen Ben
Murat  DEMİR

Dedelerimiz tarihin en üstün savaşçı ve fatihleridir. Atalarımızla gurur duyarız. Çünkü onların sayesindedir ki bu gördüğünüz uçsuz bucaksız tarlalarda çalışan kölelerin efendisiyiz. Bu insanların bir zamanlar mermerden, taştan, evlerive büyük binaları varmış. Şu anda hepsi yıkık viranedir. Bu kölelerin ataları, daha önceleri şehirlerde yaşıyorlarmış. Temiz suyu bir borudan şehirlerine getirmişler. Kanalizasyon sistemi kurup şehirlerini temiz tutmuşlar. Bugün şehirlerinde yaşamamalarının nedenini bizlerin olduğunu söylüyorlar.....

Eylül Yası
Metin İmrek

Bırakınız artık, içime haykırmayın,
Öfkenizi kusmayın Afrika sıcağınızla.
Yelkenimizi lodosa açalım satır aralığı kadar
Oturup sonra,  okyanusu paylaşalım isterseniz
Akşamın maviliğine doyalım,
Soframızda rakı, tepemizde martı olsun yeter
Gündüzün de Arnavut kaldırımına dört yapraklı gonca çizelim
Vizesi olmayan vahşi uyruklular geçmesin….. 

Medeni Ayılar Korosu
Abdülkadir YILDIZ

Güvenlik, terör ve asayiş gibi son derece teknik bir konuyu konuşun, yine hemen herkesin “asmak” ve “kesmek”ten bahsettiğini görürsünüz. Aynı şekilde dini konularda da hemen herkes “dayım hacı, dedem hoca” deyip dini konularda ahkâm kesmektedir.

Beş bin yıl sonra bir insan bulmuştum. Allah’tan söz eden, efendiler için değil, köleler için. Dünyayı ve nefsini bir yana atmak, köşesine çekilip ulûhiyete katılmak ve insanları aldatmak için değil, insanlığın refah ve mutluluğu için dua ediyordu. Bütün dünya için çalışan bir insan bulmuştum. Adildi, kuvvetliydi. Gerekirse kızını bile cezalandırabilecek kadar. Medeniyet,.........

Kentlerimiz ve Sanat
Osman AKBAŞAK

Medeniyet deyince nedense aklımıza ilk olarak hep büyük şehirler gelir, İstanbul’un ne kadar medeni bir şehir olduğunu göstermek için filmlerde, dizilerde ya boğaz köprüleri ve lacivert boğazın kıvrımları ya da gökdelenlerin tepesinden ışıltılı caddeleri gösterilir. İzmir’in geçmiş yıllarında gösterilen sinema filmlerinde kordon boyunda faytonlar, varyanttan Konak meydanı ön planlardaydı. Şimdi İzmir modernleşti, çooook büyüdü demek için kentin siluetine gelişigüzel serpiştirilmiş yüksek binaları gösteriliyor. Ankara’nın 70-80 yıl önceki asil binalarının yerini ucube yapılar almıştır ama biz bununla gurur duyarız..... 

Medeniyet, Uygarlık Derken...
Feyyaz Kadri GÜL

Uygarlığın bir anlamı olacaksa, bu anlam, yanlışlarımızı anlamamızın, yeryüzündeki tüm halkların barış ve huzur içinde yaşamasının tarihi olmalı.
Medeniyet ilerledikçe, pek çok Grek ve Latin ozanının türküsünü söylediklri, barış içinde, mutlu yaşayacağımız ‘altın çağ’ı yakalamayacak mı insanoğlu? Yoksa  her öğreti, her yönetim, dünyayı yıkmakta olan hırsa öfkeye, nefrete ve huzursuzluğa hizmet edip duracak mı?

 Biri Diğerini Yok Ederken, Nasıl Bu İnkarcı Anlayışa Medeniyet Diyeceğiz?
Ali METİN

Akıl; kolektif yaşam ve tüm organla o kadar gelişti ki çevrede ne oluyor ne bitiyor herkes kendisine düşeni dengeli bir şekilde ortaya koydu. Kimsenin kimseyle sorunu yoktu. Hayli zaman geçti. Kollektif çalışan doğal enerjilerden, günün birinde aklın mükemmeliyeti ortaya çıktı. Tüm duyu organlarıyla birlikte mekanizmaya görmek diye bir organ zorladı. Ortaya göz de çıktı. İlk başta her şey tam koordineli gitti. Gözün gönderdiği bilgiler ve resimler, akıl tarafından değerlendirdi. Birçok şeyi daha iyi analiz ederek yaşamı kolaylaştırdı. Gözün mekanizmaya gönderdiği bilgilere fazla güven duyuldu. Aklın en iyi yardımcısı oldu. Başta bu organlar için de bir kolaylık oldu. Onlar da fazla itiraz etmediler. Daha sonra duyma, koklama, işitme, tatma ve hissetme zamanla geriledi. Algılar ve değerlendirmeler akıl ve göz arasında yapılınca oluşan organizmada ihanetler başladı. Göz ve akıl at gibi tepişti diğer organlar eşek gibi arada tekmeyi yedi.....

Şiirizma
Muzaffer Sarıgül

Yağmur yağarken
Usulca susacaksın

Kar yağarsa gecene
Eski masalları konuşacaksın.

Sevda gelirse vakitli
Korkmadan yanacaksın

İhanet gelirse ömrüne
Şiirlere sarılacaksın

Bütün ırkları kardeş bilip
Dostuna sımsıkı sarılacaksın

İnsan olmak istiyorsan
İlk soruyu kendine soracaksın

Kimsenin kulu değil
Düşerinin müridi olacaksın

Ekmeği ekmek yapan alınteridir
Emeği öpüp alnına koyacaksın.

Sen yasa
Sen devlet
Sen tanrısın kardeşim.

Medeniyet ya da Uygarlık “Çöplüktür”
Mehmet ÇOBAN


 Medeniyeti ya da uygarlığı fikir adamlarının, siyasilerin, sermayenin kuklası olmuş aydınların övgülü sözlerinden dinleyebiliriz. O zaman devasa fabrikalar, uçaklar, gemiler, uzay araçları, Towersler, kapalı tatil köyleri akla gelir. Zenginliğin, lüksün tavana vurduğu şatafatlı salonlarda anlatılan çevre duyarlılığıyla ilgili konuşmalar sırasında, doğaya neyi nasıl verdikleri dile getirilmez.  Günümüzde dünya; savaş sanayi, ağır sanayi, teknolojik sanayi, güya insan yaşamını korumak, kollamak, rahat ettirmek için kurulurken, ülkeler teknoloji, otomotiv, sanayi artıkları ve savaş araç gerekleri mezarlığına dönüşmektedir.......

Medeniyet ve Sanat
Naci GÜMÜŞ

Çağımızda menfaat ve bencilliğin, tembelliğin gerçek hayat ile manevi hayat arasındaki ilişkiyi ne kadar zedelediğini görmüyor musunuz? Hakikatin gerçek anlamını ruhumuzun duyumsaması, aklımızın idrak etmesi, dilimizin ifade etmesi önemliden önemlidir. Saf düşünce ve duygularla uygarlık meşalesini taşımak daha manalı olacaktır......

İslam Dininde Medeniyet Anlayışı
Mehmet YAZICI

İslamiyet, medeni insanın ve medeniyet sahibi toplulukların iman, ibadet, iş, ahlak ve cemiyet hayatında uyulması gereken mükemmel olan her şeyi bildirm sahip, farklı kültürlerdeki insanları bir araya getirerek, dünyada insan haklarının tam anlamıyla uygulandığını görüyoruz.
Bugünün modern diye bilinen insanı, teknolojinin zirvesine ulaştı, lakin iç huzurunu kaybetti, onu bulamıyor. Bu günkü insanlığın probleminin altında, hiçbir sübjektif değeri kabul etmeyen anlayışı ve insanın kendisinin icat ettiği makineye olan esareti yatmaktadır. Bugünkü modern insan, kendi yaptığına kendisinin tapmasının buhran ve bunalımını yaşıyor.......

Medeniyetlerin Geleceğinde Güç ve Değerler
Özcan  BAHADIROĞLU

Devlet ve medeniyetlerin geleceğini belirleyen en kritik faktör “güç” mü, yoksa “değerler” midir?  M e v c u t haliyle dünyamızın ve özelde büyük egemen güçlerin “değerler” skalasına baktığımızda karşımıza çok kötü bir manzara çıktığını söyleyebiliriz. Bu yüzden zamanın bilge adamlarından biri “Son yüzyılda, bir devrim yapacaksam önce kelime ve kavramları yerli yerine koyarım.” demişti. Barış kelimesini de ne gariptir ki en çok zalim olanlar kullanıyor.
Elbette Batı’nın kendi içinde bazı değerlere sahip olmadığını iddia edemez ve tümden başarılarını görmezden gelemeyiz ama toplamda ve totalde Batı tarihi boyunca kendi refahı için hep başkalarının sömürmüş, kendi aydınlığı için kalabalıkları karanlığa mahkûm etmiş ......

Bana Bandana
Yücelay SAL

Dünyayı  titreterek yürüyüp geçen deli
Manhatten’daki o gökdelen senin değildi
nasıl askerken bastığın yer yurdun olmadıysa
Hazreti İdris’in kırk arşından biçtiği gömlek
dar geldi sana......

Uygarlık ve Çocuk Edebiyatı
İlhan SOYTÜRK

Sanat, endüstri, maddi manevi alandaki değerler; fikir, bilim ve teknoloji ürünlerinin tamamı uygarlık olarak düşünülebilir. Toplumların içinde bulunduğu zaman diliminde ve coğrafyada ortaya koydukları değerlerle sınırlıdır uygarlıklar, ama gerektiği zaman gerektiğinde gezegendeki tüm gelişmeden yararlanmasını da bilir. Bulunduğu coğrafyadaki sınırlılığa rağmen süreğen gelişme içindedir. İnsan aklının, bilim ve teknolojinin katkısıyla devamlılığı kendini yeniden yaratabilecek süreklilik arz eder. Uygarlığın olmazsa olmazı ve yaşamın tanığı edebiyat sadece sanatsal kaygılar sonucunda oluşmadı. Kültürel temel üzerinde oluşan, gelişen bir anlatı bütünüdür. Uygarlığın temelindeki toplumsal koşullar, kültürden, edebiyattan etkilenir ve onları etkiler, edebiyatın yön bulmasında belirleyici olur. Bu bağlamda edebiyat ile uygarlık; uygarlığın mimarı toplum arasında bir ilişki var, bu ilişki sürekli alışveriş halindedir........

Osmanlı Bir Medeniyet miydi?
Mim Yavuz  BİNBAY

Medeniyet olarak adlandırılan yapılanmalarda ortak bir özellik olarak ilk göze çarpan tümünün istisnasız olarak şehirler kurmuş olmalarıdır. Medeniyet oluşturmada şehir kurmak önemli bir özelliktir çünkü şehir kurabilmek yerleşik toplumun ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal, hukuksal, sanat, mimari tüm koşullarını eksiksiz düzenleyebilmeyi gerektirir......

Medeniyetler Ülkesi Türkiye
Ergün DUR

Hani deriz ya “Cennet Vatanım”, “Dünyanın İNCİSİ ülkem”… Gerçekten de bunu fazlasıyla hak ediyor. Tarihte birçok medeniyeti bağrında barındırmış olan ülkemiz için “Medeniyetlerin Beşiği” ifadesini kullanmamız sanırım abartı olmaz. Medeniyet kelimesinin ne demek olduğunu şöyle bir hatırlayalım; Uygarlık veya medeniyet, bir ülke veya toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder. Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir. Medeniyet ve uygarlık kavramları çoğunlukla aynı anlamda kullanılmakla birlikte, uygarlığın daha geniş bir anlam taşıdığını ifade etmek mümkündür. Medeniyet kavramının uygarlık ile kıyaslandığında daha dar anlamlı olmasının nedeni ise medeniyetin yalnızca “belirli” toplum, süreç ve coğrafyaları ilgilendirmesidir. Yukardaki tanımda da görülebileceği üzere medeniyet; belirli bir zaman dilimi içinde var olmuş ve belirli coğrafyada yaşamış belirli toplumların maddi manevi varlıklarını tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Oysa uygarlık, insanoğlunun dünyaya ayak basmasından bu yana geçen binlerce yıl içinde yeryüzünde yaşamış olan tüm medeniyetlerin geride bıraktığı ve birbiriyle etkileşim içine girmesi sonucunda günümüze ulaşan maddi manevi miraslardır. Dünya bu tanımın gereğince ülkemizdeki uygarlıkların bıraktığı tarihi mirasın farkında. Ama biz yeterince farkında mıyız?.......

Medeniyetler Çatışması mı, İmparatorluk Hakimiyeti mi?
Müslüm ÜZÜLMEZ

Amerika da, bir başka şekilde, yeni bir Roma erçekleştirme olayıdır. Dikkat ederseniz, Dünyanın Yeni Düzeni deniyor. Yeni Düzen derken, yine Roma’yı, yeni Roma’yı gerçekleştirmek istiyorlar. Bu sebepledir ki, Batının ruhunda süreklice bir Sezar vardır. Bu Sezar dünyayı yönetecektir.
“Emperyalizm” kavramının günümüzü açıklamaya yeterli gelmediğini, emperyalizm yerine Roma İmparatorluğundan esinlenerek “İmparatorluk” kavramını kullanmayı daha doğru bulmaktadırlar. Kısaca; “Emperyalizmin aksine İmparatorluk, toprak temelli bir iktidar merkezi yaratmadığı gibi sabit sınırları ya da engelleri de tanımaz. İmparatorluk, giderek bütün yerküreyi kendi açık ve genişleyen hudutları içine katmakta olan merkezsiz ve topraksız bir yönetim aygıtıdır. İmparatorluk, değişen komuta ağları yoluyla melez kimlikleri, esnek hiyerarşileri ve çoklu mübadeleyi idare ediyor...... 

İslam Medeniyetinde Musiki Bir Cüzdür
Ahmet Doğan İLBEY

 Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimiz s.a.v.’ın Sünnet’inden neşet eden İslâm medeniyetinin sanata bakışı İslâm’ın dünya ve âhiret anlayışından doğmuştur. Buimânî sebepledir ki İslâm medeniyetine mensup bir sanatçı sanatını kendi indî anlayışıyla ve benliğini yüceltmek gayesiyle icrâ etmez; haddini bilir. İcrâ ettiği sanatın Allah ve dininin ölçülerine göre olması gerektiğinin idrâkindedir. Benlik duygusu Allah’ın ulviyeti karşısında yok olmuştur. Batılı seküler sanatçı gibi kendisini Yaradan’ın yerine koymaz. Sanat yoluyla ortaya koyduğu her şekil, ses, renk ve düşünce Allah’ın cemal sıfatından neşet eden ölçülerle uyumludur. Allah’ın güzeli sevdiğini bilir ve sanatını da bu bilgiyle icrâ ederek güzele ulaşmaya çalışır.(Diyanet İslâm Ansiklopedisi, cilt: 31, sayfa: 257-261).......

Türk Tarih Tezi ve Medeniyet
Murat  TEMİZER

Türkiye Cumhuriyetinin felsefi kaynağı pozitivist felsefedir ve pozitifist felsefe için din olumsuz bir anlam ifade eder. Çünkü pozitivizm bilimi yüceltirken, bilim harici her şeyi, din gibi, toplumun önünde engel sayar. Pozitivist felsefeyi kendine rehber edinen Kemalistlerin Türk Tarih Tezi içinde Osmanlı ve İslam’ı yok saymaları rastlantı değildir....

Yedi Keskin Bıçak
Ragıp ÖZCAN

hazreti muhammetle
hazreti ali arasındaki                                        
yakınlık ne ise
tebrizli şems ile mevlana
celaleddin arasındaki yakınlıkta odur                                                        
Ben tebrizli şems
Namı diğer şemsi tebrizi
Bir gece kapım çalındı
Kapıyı çalışı ele veriyordu
Kapıyı çalanın korkusunu
Açtım kapıyı
Zemheri soğuğu doldu içeri
Kuru ayaz
Alevsiz ateş gibi yaladı yüzümü.....

Bir Yanılsamanın İçinde Yaşamak
Uğur ÖZDAL

Yüzyıllarca, milimetrik dokunuşlarla kurulan medeniyetimizin yapı taşlarını, çılgın bir özentilikle amansız bir çıkmaza soktuk. Sonunda aldatmanın ve aldatılmanın sıradanlaştığı, ailevi değerlerin hiçe sayıldığı, büyüğün de küçüğün de yerini bilmediği yarısı ısırılmış bir elmaya dönen yeni bir anlayış yarattık....

İlk Çağdan Günümüze Anadolu; Uygarlık, Hukuk, Sosyal Yaşam
Zeki BÜYÜKTANIR

Hititler döneminde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi yayımlanmamıştı. Ancak Hititler kendilerine göre öyle bir hukuk sistemi kurmuş, bunu da belgelerle saptayarak bir kültür yaratmıştırlar ki; bugün en çağdaş kitaplıklarla boy ölçüşecek bir sistem, bu belgelerdeki tabletlerde saklıdır...

Vicdani Güzelliktir: Medeniyet
Selahattin GEZER

Ne zaman vicdanımızda ki güzellikler her alanda yenilikler olarak yansır ise ve kendimiz için istediklerimizi tüm canlılar âlemine de isteriz, sanırım o zaman medeni olacağız… Hiç akademik bilgiye, teknik kavramlara ya da karışık tanımlara gerek yok… Medeniyet, herkesin bakış açısına göre değişir. Kim nereden bakarsa baksın hakikatler hiç bir zaman değişmez. ........

Bana Ninni Söyle
Mahir ADIBEŞ

Vakit geç olmuş ne çıkar,
Gel anne, bana ninni söyle.
Uyku gözlerinden aksa da,
Gel anne, bana ninni söyle.

Senolmadan uyku girmez gözüme,
Bir hıçkırık uyandırır, gece yarısı,
Her yer karanlık, korkuyorum,
Baş ucumda seni aramışım,
Gel anne, bana ninni söyle......

Zem Derim
Hasan Can AKMA
N
İnsanlık neden bu kadar kibirli?
Hâlbuki ahir zaman vakti geldi
Herkes de kendi dünyasını kurmuş
Şimdiye kadar gelmeliydi mehdi.....

Ötekiler Biziz Süryaniler

Süryaniler
Tuma ÇELİK

Süryani (Asurî-Arami-Keldani) halkı, Sami grubuna bağlı ve varlığını 6500 yıldır Ortadoğu`da sürdürmeye çalışan bir halktır. Yaşadıkları yer; Aramicede “nehirler ülkesi“ anlamına gelen Bethnahrin kelimesinin Yunancadaki karşılığı olan Mezopotamya’dır. İlk ataları; yerleşim merkezleri olan Arap yarımadası ve Suriye steplerinden MÖ. 4000 yıllarında Fırat nehrini geçerek Bethnahrin`in içlerine yerleşmiş ve MÖ. 2350 yıllarında Büyük Sargon önderliğinde dünyanın ilk merkezi devleti olan Akad Devletini kurmuş ve Bethnahrin`in büyük bir bölümünü denetim altına aldılar. Daha sonra, MÖ 19. yüzyılda Fırat`ın batısından gelen yeni Sami grupları (Amurular), yıkılanAkad devletinin yerine, Babil ve Asur devletlerini kurmuşlardır. Kuzey Bethnahrin`de merkezini Asur şehrinin oluşturduğu Asur Devleti ve Güney Bethnahrin`de ise merkezini Babil şehrinin oluşturduğu Babil Devleti; ekonomik, siyasal, kültürel, askeri, bilim, sanat, edebiyat ve hukuk yönünde tarihe damgasını vurmuşlardır. Tarihe Hammurabi Kanunları olarak geçen ilk yazılı kanunlar, Babil`in ilk krallarından Hammurabi tarafından yazılı hale getirilip yürürlüğe konulmuştur. MÖ. 13-9 yüzyılları arasında tekrar Fırat`ı batıdan doğuya doğru aşan Sami grupları (Aramiler ve Keldaniler) Bethnahrin`in yeniden gelişmesinde büyük bir rol oynamışlardır. MÖ. 10. Yüzyılda büyümeye başlayan Yeni Asur Devleti, bir İmparatorluk haline gelmiş ve Ortadoğu`nun büyük bir bölümüne yayılmıştır. İlerletilen askeri sanat, ticaret, yeni şehirlerin yapımı, saray mimarisi ve geliştirilen kültür bilinci Asur İmparatorluğu’nun özellikleri arasındaydı. Ayrıca, MÖ. 7. Yüzyılda hüküm süren güçlü kral Asurbanipal, dünyanın......................

Süryani Edebiyatı
Gabriyel AKYÜZ

Süryani edebiyatının asıl oluşumunu Süryanilerin Hıristiyanlığı benimsemesiyle başladığını ve kilise kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz. Bu edebiyatın karakteri, Süryani kilisesinin entelektüel atalarının ürünüdür. İncil’e dayanan ayinsel, dinsel, tarihsel ve gelenekseldir. Süryani bilginleri edebiyatta dilbilgisi, konuşma, hatiplik, belagat, şiir gibi filoloji bilimlerinde uzmanlaşmışlar ve harikulade edebi eserler üretmişlerdir. Bu eserleri beş bölüme ayırtabiliriz. 1- Süryani edebiyatının önemli bir bölümünü oluşturan azizlerin ve şehitlerin yaşam öykülerini  anlatan sayısız yapıtlardır. 2- Birbirinden farklı ve uzun hava şeklinde sekiz makamla tek kişi tarafından terennüm edilen Hıkbo, Sedro, ve Hıtro adlarla tanınan ‘Husoye’ler . Değişik konuları içeren bu anlatımlar yıllık dua programına göre hazırlanmış ve dört dev kitapta toplanmıştır. Patrik Yuhanon Desriğto’nun  yapıtlarıdır. Çoğununda mantık ve felsefi bölümler de yer almaktadır. 3- Birbirinden farklı ve aynı stilde yazılan yetmiş dört tane Ayin Programları. En uzun olanı Mansuriye’li (Yalım Beldesi) Mafıryan Abdulğanni’nin yapıtıdır. 4- Süryani alfabesiyle Türkçe, Arapça, Ermenice ve Kürtçe edebi metinler.  5- Süryani şairleri değişik ölçülerle yazdıkları sayısız şiir kitapları. 6- Beş dev kitaptan oluşan yıllık namaz programının ilahileri. Sekiz makama dayalı olup iki koro eşliğinde münavebeli olarak terennüm edilen ve farklı konuları içeren ilahilerdir. Dini bayramlar, ölüm, dini nikâh töreni, vaftiz, hastaların yağı / kandil, ruhanileri kutsama törenleri ve Murun yağı kutsama töreni gibi yapıtlar. Bunlar söz ettiğimiz 5 dev kitaptan hariç kitaplardır...........

Süryani Şiiri.
David Bar Favlus Beth Raban

Cahil kişi öfkelendiği zaman at gibi kişner Cevap vermekte sıkıntı çeken, akıllı sayılamaz Ateşe odun atılmayınca sönmeye mahkûm olur Tartışmaya da cevap verilmeyince hemen söner..
Babanın ve senin dostunu asla terk etme Babanın evine bile çağrılmadıkça sakın gitme Ölüm ile ölüler diyarı sürekli aç ve hiç doymazlar Tamahkâr göz de dünyanın malından doymaz....

Geçmişten Geleceğe Köprü
Aydın Nysa.


Yitip Gitmiş Antik Medeniyetler
Meryem Feza CAN

Şimdi tek dişi dahi kalmamış ama zamanında binyıllarca dünyaya hükmetmiş saklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir kent daha Aydın - Nysa Antik Kenti Tarih boyunca çok sayıda toplumun dikkatini çeken ve bir o kadar da uygarlığa sahne olan Anadolu’da medeniyet Yontma Taş Devri’nde başlar. Anadolu, birçok uygarlığa beşiklik etmesinin yanı sıra doğudaki ilerlemelerin batıya aktarılmasında da önemli bir köprü olmuştur. Antik Çağ’ın genel özelliklerine dayalı olarak her kentte, belli başlı önemli yapılar vardı. Bu yapılar, kent halkının yaşantısı için önemli işlevlere sahipti.
Akropolis Genelde sarp bir tepeye kurulan ve şeh................

Ya İstiklal, Ya İzmihlal
Naci YENGİN

Son dönemde yeniden akıl tutulmasına doğru gittiğimiz gerçeği ayan beyan ortadayken insanımızın kılına dahi kıpırdatmaması akıl alacak gibi değildir! Akıl tutulmasına karşı cennetle cinnet arası arafta duran İslam dünyası var karşımızda! Ancak İslam dünyası içinde bağımsız durabilmiş tek vatan toprağı varsa o da Türkiye’dir. Ancak bu gerçeğe rağmen özellikle Türkiye’de başta aydınlar olmak üzere insanımız gemi azıya almış tepe taklak uçurumdan aşağıya doğru yuvarlanmaya devam ediyor. Türkiye’nin ve İslam dünyasının içinde bulunduğu bu keşmekeş sarmalı yeni değil............

Hani Atlarım Vardı
Sadettin KAPLAN

Bir kıvılcım çiçeklenir dilimde;
Beni söylerim…
Gözyaşlarım iki belik sırma saçtır elimde;
Islak, duru, simsiyah…
Bin geceden süzülür de bir sabah;
Ben beni söylerken seni söylerim…
Eyvah!

Çamlar devrildikçe Çamlıbel’imde,
Bin mızrap kırılır gönül telimde;
Aşkın canevinde teni söylerim…
Nârâlarım vardı çığlar gibi,
Sevdalarım vardı tığlar gibi,
Türkülerim vardı tuğlar gibi;
O eski türküleri yeni söylerim..............

“Bir Mum Diğer Bir Mumu Tutuşturmakla Işığından Bir Şey Kaybetmez.”       Mevlana
 Ümit Yaşar IŞIKHAN

Sesin Tanrı’ya ait bir anahtar olduğunu bilerek, pencereye yaklaşıp, perdesini yeni çeken güle bakarlar. Gül yalnızca “gül” değildir. Onu bilerek bakarlar derinliğin renklerine… Ve susarlar. Ve bilirler ki çiçekler Tanrı’nın insanoğluna sunduğu güzel armağanlardan  yalnızca bir sesin renklere bürünmüş halidir… Uykudan uyanan dervişlerin arkasından akşama kadar hayatı kucaklayacak ve dünya âlemi gezip gelecek ve te rar dervişin kaşları arasında huşu ile yatacak sözlerden birkaçı aydınlığa dönüşür.

Vakitlerden Ölüm
Müjdat GÜVEN

Su yolunda kırılmış testi
Ekmek yolunda patlamış bomba
Vakitlerden ölüm
hayın, basmış bir dağın
Karlı kanlı patikasında

Ulusum insandır benim
Vatanım toprak
Ölürüm yedi gün yedi kıtada
Ölürüm, ölürüm bitmez bu zulüm
Ne namluda kurşun biter
Ne el tetikten çekilir
Yıldızlarla bezenmiş gökten..................

Güç Zehirlenmesi
Ahmet ŞAHİNER

Basit, cahil, olgunlaşmamış insana verilen güç önce onu zehirliyor, sonra toplumu. Elindeki faraşı balkonun bir köşesine doğru fırlatan orta yaşlı, öfkeli suratlı adam karısına bağırıyor: - Kes sesini aptal, manyak manyak konuşma! - Konuşursam ne olur? - Yanına gelirsem ne olacağını görürsün! - Dayaktan başka ne bilirsin ki? Öfkeli öğretmen,sınıfta yaratılan gürültüyü susturmak amacıyla elebaşı olarak tahmin ettiği öğrencilere yüksek sesle bağırıyor. - Burası ahıra dönmüş, nedir bu hal.Açın şu pencereleri. Sen, Mustafa! Otur yerine ve sesini kes! Disipline gitmek istemezsin herhalde. Sen de Recep. Dünkü tokat aklını başına getirmemiş anlaşılan. Adam göz kamaştıran ışığın altında bitkin sararmış bir benizle inliyor. Sol gözündeki morluk iyice koyulaşmış, göz kapaklarındaki şişlik gözün açılmasını engeller durumda öne doğru çökmüş. Elleri arkadan bir metal direğe bağlı durumda ayakta duruyor. Görevli parmaklarının ucunu açıkta bırakan deri eldivenli elini dayaktan yer yer yaralanmış olan adamın çenesine uzatıyor, tutup yukarı kaldırıyor. Sesine gizlediği öfkenin kararlılığa evirildiği bir ses tonuyla: ...

Karlar Ülkesinin Yolu Yokuş şehri; Muş
Müjdat GÜVEN

(Doğduğum şehrin özelinde, yurdumun aynı kaderi paylaşan dört bir yanına…)
Muş’um; Yıllardan beridir hep eğitimde, sanayide, kalkınmada, sosyal hizmetlerde bir çok doğu ili gibi 81 ilin son sıralarına demir atmış şehrim, koca dağların arasında Kurtik’e yaslanmış mahzun ve kederli, önünde uzanan yâri Muş Ovası hep ırgatın, çobanın, işçinin, çiftçinin alın teri bulaşmış Karasuyum, Murat’ım ile sulana dururken unutulmuş şehrim benim...
Yıllarca okumamışlık oranı yüksek mi yüksek yüzdelerle ifade edilse de, okuyup da bir daha bu topraklara dönmeyenlerin oranı daha içler acısı...
E okuyanlar gider de okumayanlar kalır mı?
Eylül oldu mu biter hasat mevsimi Muş Ovasında, son şeker pancarları sökülür, evde çoluk çocuk, ahırda bi kaç baş hayvan aç kalmasın diye ambara un, harman yerine saman kondu mu ver elini gurbet; el kapısı, kazma kürek, yaslı yürek...
Ve biz karlar ülkesinin çocukları;  
‘’Babalarımızı gurbete yollayıp
Yolunu gözleyen anamızın
Halinden bihaber
Ne çok kaydık
Kıçımızda bir naylon kızak
Altı ay geçmek bilmez karın içinde
Kimi zaman yalınayak’’ 
Yolunu bulup heybesini dolduran da unutmuş ve  
yokuş yola bir daha koyulmamış neredeyse…...

Acıya Kurşun
Şevki ÖZDEMİR

Acıya kurşun işlemez Senem
Sevginin soyundan geliyorsa 
Tatlı suda yürümez alışkanlık.....

Ruhsuz Yontu
Hamdullah YILDIZ
A
ylar süren hummalı çalışma sonunda büyük reklam ustalarının tasarımıyla hazırlanan afiş, aynı gün, aynı saatte dünyanın en ücra köşesine kadar her yere asıldı.
Dünya, ilk defa böyle devasa bir organizasyona tanık oluyordu. Organizatörler kimlerden müteşekkil, finansı kim sağlıyor, bunlar tam bir muammaydı. Kimileri İluminati’nin bir çalışması derken kimileri de İluminati’nin üstünde yeni bir oluşumun varlığından söz ediyordu. Ve yeni oluşumun insanı tanrılaştırma gayesiyle yola çıktığından, insanı merkeze alan yapının zamanla tüm dinleri ortadan kaldıracağından, sanatta zirve kişilerin tanrılaştırılacağından; ilkel Yunan dinlerindeki güzellik tanrıçası, ateş tanrısı, su tanrısı gibi yeni dinde de resim tanrısı, bale tanrıçası, ses tanrısı, nefes tanrısı gibi yeni tanrıların belirleneceğini iddia ediyordu.

Organizasyon gereği önce bölge birincileri, bölgelerden ülke birincilerine daha sonra kıta birincileri ve finalde de kâinat birincileri belirlenecekti.
Putcity’de de aynı afişlerin asılması herkesin dikkatini çeker, ancak meczup diye bilinen Derviş İbrahim’in yüz ifadesinde pek mutluluk emareleri görülmemektedir.
Ayda en fazla bir cümle kullanan bu durc-i esrar Derviş İbrahim’in duygularını yüz hatlarından okumak pek ala mümkündür. Putcity’nin meczubunun afişleri yırttığını görenlerin olduğu söylense de bunun kenar mahalle dedikodularından ibaret olduğunu söyleyenler de yok değildi.
Ancak ortada bir hakikat vardı ki afişlerin asılmasından bir süre sonra Derviş İbrahim’in ortadan kayboluşuydu. Sırra kadem basan Derviş için yapılan tüm aramalar sonuçsuz kalmıştı. … .

Kara Film
Burcu ÇAM

Kara film bir diğer adıyla film Noir, Amerika’nın II. Dünya Savaşı sonrası psikolojisinin ve atmosferin sinemaya yansımasıdır. Kara film,  Hollywood’un sahte mutlu sonlarına tepki olarak ortaya çıkmıştır. Kara filmdeki karakterler genelde hayattan istediklerini elde edememiş, bolca alkol ve sigara tüketen mutsuz kişilerdir. Trajedileri kadınlar yönetir. Femme fatale’i cazibesiyle erkeği baştan çıkaran, oyunlarıyla erkeği tuzağa düşüren ve güvenilmez kadınlar olarak tanımlayabiliriz. “Postacı Kapıyı İki Kere Çalar” filmindeki  Lara Turner femme fatale tiplemesine iyi bir örnektir.  Femme fatale, karanlık ve ıssız sokaklar, yağmur, gölgeler, dedektif, suçlular .......

Film Müziği
Metin KURUL

Merhaba sevgili okurlar, film müziğine kısaca bir yorum getirmek gerekirse, gözlerinizi kapattığınızda filmin içinde olmanızı sağlayan müziktir, bir filmi unutulmaz yapmak için film müziği olmazsa olmazdır. Bu güzel müziği icra etmek oldukça zordur, bir filmi bir müzikte yaşatmak inanılmaz bir şey. Hepimizin bildiği bir film müziğini ele alarak örnek vereceğim,’’Eye Of The Tiger’’ dinlendiğinde sizi boks ringinin yanına götürür, Rocky ile göz göze gelmeniz mümkündür. Bu şekilde çok örnek verebiliriz ama sadece önemli film müziklerini sayacağım. 

 




















 


 
Yorum Yaz


Bu ürün için ilk yorumu siz yapın.