yukarı
Işığın Kaynağı Düşün ve Sanat Dergisi
Ana Sayfa  > Dergi
  • Temmuz 2015(Üçretsiz)
Tavsiye Et
Temmuz 2015(Üçretsiz)t1
Kdv Dahil Fiyatı0,00 TL
Ücretsiz İndir
Editör’den
Merhaba
Bir yıllık dergi tecrübemizle bir tabuyu kendi imkânlarımız ölçüsünde yıktık. Kompartımanlara bölünmüş statükocu düşüncelerin aşılması gerektiği noktasında bir adım attık. Siyaset dünyasında zaman,  zaman dört eğilimin birlikte hareket ettiği bilinmektedir. Ancak bu “birlikte hareket ediş” daha çok çıkar paylaşımıdır, hiçbir alt yapısı olmadan, iktidar paylaşımına yönelik faydacı yaklaşımların ötesine geçememektedir. Çatıyı asıl oluşturan diğerini kendine benzeştirmeye çalışmıştır. Oysa sağcı yine sağcı, solcu yine solcu, Türk yine Türk, Müslüman yine Müslümandır. Biri diğerine takiyye yaparak gizli gündemini uygulamayı hedeflemiştir. Bu durumda toplumu birleştiren ortak değerler oluşturulamadığı için kendi aralarındaki çatışma devam etmiştir. İnsanlığın yeni bir düşünce, bir erdem hareketine ihtiyacının olduğu gerçeği hala kavranamamıştır. Devam ede gelen sömürgeci batı barbarlığı ile insanlık sürekli uçurumlara sürüklenmeye devam etmektedir. İnsanlığın yeni bir uygarlığa ihtiyacı vardır. Yeni bir uygarlığın ise yeni bir düşünceye yani ışığın kaynağına ihtiyacı vardır.........


 
Bu Sayını İçeriğinde Neler Var?

O Gün
Recai ATALAY


Gözlerden okunur en çok
büyük aşklar, büyük acılar
anlaşılmaz sansa
 da günü gelince anlaşılır
yaşanılmış bütün acılar

Önce gözlerin diyordum
gözlerin, kınında saklı bıçak......

Atalarınızın Yolunu Bırakın
İbrahim ÜLGER

İnsanlık çöküştedir. Yeni bir medeniyet ya da uygarlık krizi yaşanmaktadır. Yaşanan bu çöküş insanlık facialarının boyutunu arttırmaktadır. Geçmişteki tüm değerleri hoyratça kullanarak kendi arasında sürekli çatışmakla kalmamakta kendisini var eden doğayı tahrip etmek için elinden geleni yapmaktadır. İnsanlık birbirinin devamıdır. Geçmişe dair olan her birikim, miras bize aittir. İfl asın eşiğinde olan bir mirasın üzerinde yeni bir gelecek kurmak olanaksız olduğu gibi, geçmiş mirasçıların kendi arasındaki kavgası, çatışmaları ifl ası daha da derinleştirmektedir. Geçmiş mirasıyla övünenlerle sövenlerin kıyasıya savaşı, geleceği daha da karartmaktadır. Geldiğimiz aşama, ifl as eden geçmişin reddi mirasını yapmayı gerektirmektedir. Reddi miras, geçmişi inkâr etmek, küfretmek, onun birikiminden yararlanmamak anlamını taşımamalıdır. Atalarımızın atalarından devralarak devam ettiği medeniyet, yıkım içindeyse, tüm yapılar moloza dönmüş, kültür çürütülmüş, değerler tarumar edilmişse yapılacak tek şey, her zaman olduğu gibi insanlığın döneme uygun olarak yeniden anayasasını ya da sosyalist deyimle manifestosunu yaparak, Muhammet peygamberin söylediği gibi, “Atalarımızın yolunu terk etmek.” olmalıdır. Atalarımızın yolu dün doğru olabilirdi ama bu gün sorun yarattığı, insanlığı birleştirmediği açıktır. O halde, Kur’andaki atalara yönelik bu atfı doğru varsayarsak şu durumda bizden öncekilerin savunduklarını, düşündüklerini de terk etmek zorundayız. Yıkım üzerine yapacağımız her yapımın ayakta kalma şansı yoktur. Öyleyse yeni bir uygarlığa ihtiyaç vardır.Atalarımızın yolu dün doğru olabilirdi ama bu gün sorun yarattığı, insanlığı birleştiremediği açıktır.

O halde, Kur’andaki atalara yönelik bu atfı doğru varsayarsak şu durumda bizden öncekilerin savunduklarını, düşündüklerini de terk etmek zorundayız. Yıkım üzerine yapacağımız her yapımın ayakta kalma şansı yoktur. Öyleyse yeni bir uygarlığa ihtiyaç vardır.

Beyin Fırtınası
Korku Tabu Üretir

Murat Demir
:
Bilinmeyen korkutuyor ve kendi tabusunu yaratıyor. Freud, “Totem ve Tabu” kitabında da bu konuyu oldukça işler. Biz birbirimizi tanıdığımızı iddia derken, her birimizin güçlü tabuları var. Bir gün Denizliye gittik, tandır yiyoruz, Memleketimizi sordu, söyledim. “Kuyruğun nerde?” dedi. Kuyruğumuzun olduğuna inandırılmış. Yine bu ülkede, Çingenelere, Alevilere, Ermenilere, Rumlara ve diğerlerine karşı ne kadar tabuların olduğu bir gerçektir.  Örneğin 661 yılında Hz. Ali öldürülmüş, o tarihte, ne Kürtler ne Türkler ne Anadolu Müslüman bile değilken, bugün hala alevi sünni tartışması ve çatışması yaşanıyorsa bu durum tabu değilse nedir? Tabu konusunda yaptığım araştırmada, ağacın, güneşin, doğanın, dağın nasıl tabulaştığını yazdım. Bunun ötesinde insanlar tabulaştırılmıştır. Örneğin Yılmaz Güney’i, Necip Fazıl’ı, Nazımı, Lenin’i velhasıl kim olursa olsun insanları veya liderimi tartıştırmam gibi kişiyi tabulaştıran yaklaşımlar her şeyi daha da açmazlara sürüklemiş ve sürüklemeye devam etmektedir. Tabuları yıkmak istiyorsak her şeyi tartışmaya açmalıyız. Örneğin Japonya 1876 yılı  Japonyanın ve bizim kırılma yıllarıdır.  Osmanlı Kanuni Esasiye’yi kabul etmiş, yine  Japonyada Musito  hükümdar olmuş, adını değiştirmiş,  kendisine Meji yani aydınlık demiş. “Bundan sonra bana Meji diyecek, beni tartışacak, beni eleştireceksiniz. Yaptığım her şey tartışmaya açıktır.” demiş.  Bu durumda etkilenen Osmanlı aydınları, “Sebatkarlık, vakarlık, çalışkanlık sizin hayata bakış açınız ise sizi Müslüman ilan ediyoruz.” demiş.

 Naci Gümüş :
Bende Tabu konusunda tersinden yaklaşayım. Bazı tabular da toplumun çürümesini engelliyor. İnsanları bir arada tutmasına neden oluyor, tabuların faydalı tarafları da vardır. Bunun ölçüsünü iyi tutturmak gerekiyor. İnsanı tabulaştıran yaklaşımlar sorun yaratıyor.
 Fahriye İpekçioğlu:
Arkadaşımın konuşmasından yola çıkmak istiyorum. Günümüzde de yeni tabular oluşturuluyor.  Örneğin ben on yedi yıl Dicle üniversitesinde hocalık yaparken, Türk öğrencileri de, Kürt öğrencileri de hiç ayırmadım çok sevdim.  Batının da kışkırtmasıyla, Türkü Kürde, 
Sünniyi Alevi karşı kışkırttılar. Batının doğuya karşı yanlış algılamaları ciddi kırılmalara neden olmuştur. Doğuyu batıda tabu gibi algılama olayı sıkıntı yaratmıştır. Millet tabusu, ırk tabusu, din tabusu günümüzün tabularıdır, bunların aşılması lazım.

Selahattin Gezer:
Kardeşimiz tabuyu tarihçi gözüyle ele aldığında aklıma gelen şudur. Tarihin kendisi de tabulaştırılmıştır.Öylesine bir resmi tarih yaratılmıştır ki,  gerçek hangisidir, yanlış hangisidir belli değildir. Yalana dayalı yaratılan bu resmi tarihin yalanlarıyla büyüdük. Bu yalan tarihin yarattığı insan ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Geçmiş tarih konusunda az çok bilgimiz olmasına rağmen cumhuriyet tarihinde ne oldu, ne yaşandı tam bilenimiz yoktur. Bu nedenle savunan da, karşı çıkanda gerçeği bilmiyor.  Örneğin İstiklal mahkemelerinde ne yaşandı bilen var mı?  Cumhuriyet tabusunu da incelemekte yarar vardır.

Meryem Feza Can:
Tabuya sosyolojik sınırlamalar demek mümkündür.  Tabu sorununu iki açıdan almak mümkündür. Olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Olumlu yönlerini korumak,  sıkıntı yaratan, bizi güçsüzleştiren yönleri de aşmak zorundayız.  İnsanlığın sürekli tabu ürettiği bir süre sonra o tabuyu yıkıp yenisini ürettiği de bir gerçektir.

Ali Metin:
Tabu insan beyninin ürettiği bir virüs olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Korkan insanın korkularını güvenceye almak için ürettiği bir şeydir. Tabu putlaşmaya dönüştüğü andan itibaren insan yaşamını sınırlıyor, kalıplar içine koyuyor. Mesele Hallacı Mansur,  önemli bir Müslüman düşünürdür. İslamiyet’in yayılmasında önemli bir rol oynar. ‘En-el hak’ deyince zulüm görmeye başlar, idam cezası verilir. Yargılama esnasında hâkim bu fikre nerde vardın deyince o der ki, bu fikri bana bir sokak köpeği verdi. Hâkim daha da çıldırır. O anlatmaya başlar. Bir gün evden dışarıyı seyrederken, aç kalan bir köpeğin yiyecek aradığını gördüm.  Köpek bir çukurdan biriken suya yöneldiğini, suyun içinde siluetini gördükçe köpeğin kendini gördükçe kaçtığını gördüm.  Korkan köpek yere düşüyor ve suyun içine düşünce, silueti bozulunca suyu içtiğini gördüm. Gördüm ki, insan korkularını yenmedikçe yaratılan sır perdelerini yırtmadıkça korkuları çoğalıyor, su bile içmekten korkar hale geliyor. Bu nedenle ben de köpek gibi içimdeki korkuları yendim, siluetimi parçaladım.” der.

Mehmet Çoban:
Tabuya ilişkin yaşadığım bir olayı anlatayım. Bir arkadaşım vardı. Zamanla yolumuz ayrıldı, farklı cephelerde yer aldık. Çok zaman sonra karşılaştık. Konuşma esnasında bana laf dokundurmak maksatlı şöyle dedi. “Bazı arkadaşlarımız var. Bulunduğu yerlerde durmuyorlar. Fikirlerini değiştiriyorlar. İnsan nasılsa öyle durmalıdır.” dedi.  Ona dedim ki, her birimiz bir sürü şey yaşıyoruz, görüyoruz, insanlarla karşılaşıyoruz, yeni kitaplar okuyoruz. Zaman bu denli hızla geçerken, ben hala eski yerimde duruyorum dersem yaşadıklarımı gördüklerimi inkâr etmiş olmaz mıyım? Tüm yaşadıklarımdan pişman olmuş olmaz mıyım? İşte bu size değişmeyi bile tabu gören bir anlayıştır. Tabu değişimi, gelişimi reddeder, hayatı dondurur.  Tabu değişimden, yenilikten korkmaktan kaynaklanır. Tabu iradeyi, muhakemeyi dondurur.  Değişenlere dönek, dönme der.  Ona derim ki, Muhammed de döndü, Ebu Bekir de döndü.  Türkler de döndü, Kürtler de döndü. Herkes döndü. İnsan dönmeden gelişmez ki? Tabu dönmeyi, değişmeyi kabul etmez. İnsanları doğmaların içinde boğar.

Ümit Yaşar Işıkhan:
Her toplumun tabuları farklıdır.  Biri için tabu olan diğeri için değildir. Her birimiz kendi içimizdeki tabulara karşı mücadele etmeli, tabularımıza dokunmalıyız. Bize zarar veren, diğerini ötekileştiren, gelişmemizi engelleyen tabulara dokunarak ilerlemeyi sağlamalıyız.  Kavram kargaşası içindeki bu ortamda her şey karışmış durumdadır. Bu nedenle kavramları net olarak ortaya koymalıyız. İnsanların korkuları olduğu sürece tabuları olacaktır. Bir tabu yıkılırken yeni bir tabu doğacaktır. Tabular put haline dokunulamaz olduğu zaman sıkıntı üretmektedir.

Hülya Gülay:
Gelişmeyi engelleyen her şey tabudur, puttur ve zararlıdır. Gelişmenin doğal durumuna göre yaşamı tıkatan tabuları putları kırmak gerekmektedir. Yaradılışın şifresi sonsuz gelişim değişimdir. Buna karşı duran her tabu yıkıcı ve gerileticidir. Geliştikçe değişiyoruz, değişiyoruz. Tabu tabut içinde yaşamak gibidir. Sanırım köken olarak da aynı olması lazım. Sınırların içine hapsolmak olarak değerlendirebiliriz.
Mahir Adıbeş:
 İnsan için tabuların olması kaçınılmazdır. Tabular olmazsa insan nasıl yaşar?Yazarlar nasıl yazı yazar? Tabular put haline geldikçe değişmez diye görüldükçe sorun yaşanıyor.

Cahide Aydın:
Bence tabu önyargıdır. Ben yaşamdaki en büyük ön yargım Alevilerle ve Alevilikle ilgiliydi. Ben İbrahim’i tanıdıktan sonra o ön yargılarım değişti. Buna yetişme tarzı deyin ne derseniz deyin, yetişme tarzımıza göre Sünni sünniyle, alevi aleviyle evlenirdi. Ciddi ön yargılarım vardı, isterseniz siz buna tabu deyin. Sanki aleviler uzaydan gelmiş sanıyordum.  Ben İbrahim’i tanıdıktan sonra büyük ön yargılarımın olduğunu fark ettim. Aslında aynı kökten geldiğimiz ve çok benzeştiğimiz halde farklı görmenin yanlışlığını gördüm.  Bu gerçeği gördükten sonra kendi içimde ciddi bir savaş yaşadım. İbrahim’i tanımasaydım bu ön yargım değişir miydi bilmiyorum. Demek ki, tabular korku ve bilgisizlikten kaynaklanıyor ve bir zırh oluşturuyor. Örneğin İbrahim Kur’an’ı yüzeysel okuduğu halde çok şeyin Kur’anda da olduğunu gördüm. Ama bu bilgiler kendine ait, kuran okuduğu için değil. Onun o düşünce yapısı ciddi ölçüde ön yargılarımı kırdı. Herkes kendi tabusundan başlayarak tabularını yıkmalıdır. Özlem Aydın:  Tabuların toplumdan insan zihnine yerleştiğini düşünüyorum. Asıl tabuları bireylerden çok toplum oluşturuyor, kimimiz bu tabuları aşıyoruz, kimimiz de aşamıyoruz.

Recai Atalay:
Tabuları yıktıkça edebiyat alanında gelişmeler olur. Bu nedenle sanat alanında tabudan ziyade estetik kaygılarla hareket etmeliyiz.  Kitlelere ulaşmak açısından objektif bir dil kullanmalıyız. Düşünce, kültür sanat alanında dikkatli olmak zorundayız. Işığın Kaynağı dergisinin özelliği çok sayıda farklı düşüncelerin bir arada olması zaten birçok tabuyu kırması anlamını taşır. Bu nedenle dilimize, üslubumuza dikkat etmeliyiz. Bu nedenle bu dergiyi kendime yakın buldum, statükocu yaklaşımlardan uzak durması, statik düşünmemesi çok önemli bir girişim olarak görüyor, kendimi burada buluyorum.  Dergimizin hem öğreten, hem öğrenen bir yerde olmasını önemsiyorum. Bu nedenle bu topluluğu çok değerli buluyorum. Birbirimiz tartışmalarda sınamıyor, denemiyoruz, farklılıklarımıza değer vermemiz tabuların burada kırıldığı anlamını taşımaktadır. Ben bu toplantılarda çıktıktan sona yeni üretimlere yöneliyorum.  Geçmiş dergilerde birbirimize yakın kimselerle bir 
arada olmamız bizi daraltıyor, tüketiyor, bölünmelere neden oluyordu, oysa burada öyle değildir. Özelikle düşünce sanat alanında özgür olmak çok önemlidir. Bize yaratılan bu sentez ortamında ışığın kaynağından besleniyoruz. Dernek çalışmalarını da gerçekleştirmeliyiz.

Mehmet Yazıcı:
Tabu kelime anlamıyla sanırım yasak anlına gelmektedir. Tabuya atfedilen anlam sanırım tanrısal bir güç anlamını taşır. Tabuları insanlar mı oluşturuyor, toplum mu oluşturuyor. Mesela Şamanizm de insan tanrılaşır, ağaç tanrılaşır. Dinlerde de tabular vardır. Örneğin İslamiyet doğuşu itibariyle tabuları yıkar. Örneğin bir mümin Hz. Muhammed’in yanına gelir şöyle der. “Ey Muhammed ben bazen tanrının varlığı konusunda şüpheye düşüyorum. Yoksa küfre mi kaçıyorum” Muhammed şöyle der. “Sana böyle düşündürten Allaha hamdolsun.” Oysa günümüzde bir sürü tarikat şeyhi kendisini tanrılaştırıyor, putlaştırıyor, tabu haline getiriyor. İnsanlar acze düştükçe tabular üretiyor. .
 Mustafa Kozan:
T
abuyu üreten insandır. Hayata herkes kendi cephesinde bakıyor. Deyim yerindeyse kendi bulunduğu yerde bakmamız önemlidir. Örneğin Hindistan’da büyüyen bir çocuk için inek kutsaldır ve bir tabudur. Bizlerde böyle yetişiyoruz ve sorunlara o çerçevede bakıyoruz. O halde insanı bilgin yapan içinde bulunduğu ortamdır.  Örneğin Erzurum’da yaşayan biri için etek giyemezseniz. Çünkü etek giyen biri günahkâr sayılır, bu bir tabudur. Mesele sistemler açısında sorunu ele alalım, hiçbir rejim kendisini tartıştırmaz, işte size bir tabu daha. Tabuların yıkılması zaman ister, mücadele ister. Sabır gerektirir. Bu noktada dikkatli olmak gerekmektedir.
Nursel Önen: Sanat tarihi açısında tabuları ele alırsak, tabuların hem faydalı, hem de zararlı tarafları vardır. Mesela bunu birkaç aşamaya ayırdım. Teknik olarak, toplumsal tema olarak, dinsel tema olarak sorunu ele aldığımızda, bazen tabu kaçınılmaz oluyor.  Bazen baskılar ya da tabular bir başkaldırıyı kaçınılmaz kılıyor, bu durum gelişmelere neden oluyor.  Her şeyin zıddını oluşturduğu düşünüldüğünde, yasak ya da tabu yeni açılımları sağlıyor. 

IŞIĞIN KAYNAĞIDÜŞÜN SANAT 9
Tabulara Dokunmak
Tabularımız hayatımızı zorlaştırıyor, gelişmeyi engelliyorsa sıkıntı  var demektir.  Dergimiz  çıkışı  itibariyle   bir  tabuyu  yıkmış,  bir araya  gelmesi  imkânsız sanılan   farklılıkları  bir  araya  getirmiş,  birini   diğerine   benzeştirmeye   çalışmamıştır.  Bu sayımızda hayatımızı  yaşanmaz kılan tabuları  yazarlarımız kendi pencerisinde değerlendirmiştir.

Tabu ve İnanç İlişkisi
Murat  DEMİR

Yapılan betimlemelerde kadın ve boğa figürü bir arada yer almıştır. Bereketin ve üretimin temsili kadın ile toprağı işleyen boğanın bir araya gelmesi manidardır. Boğa boynuzlarının aya benzetilerek çizildiğini görmekteyiz. İnsanın doğaya ve boğaya hüküm etmesi, çeşitli tanrıların doğmasına neden olacaktır. Boğayı idare eden insan fırtınaya, bulutlara, rüzgâra ve yağmura da hâkimiyet sağlayabilir miydi? Sağlayamadığı aşikârdır. O zaman doğa olaylarını idare etme yetkisi güçlü, kudretli tanrılarda olabilirdi.........

Bir Tanım Arıyordu
Mesrur SABAHOĞLU1. 
Bir tanım arıyordu 
Sürgün dillerin hecelerinde
 Solgun yüzlerinde kirlenmemiş                                    
                                              -düşlerin
Yediveren hüznünde zamanın.......

Tabulara Dokunmak
Ümit Yaşar IŞIKHAN

Tabu nedir?” diye sorduğumuzda, gerçek tanımı ancak, yaşadığınız çağa, toplumsal değerlere, dinsel ve ideolojik ortaklığına bakarak tanımlayabiliyoruz. Bu nedenle bugün tabu olanlar bugün veya bu zaman dilimine özgüdür. Veya yalnızca bizim toplumsal değer yargılarımızla tabudur.....
“Tabu”nun gerçek anlamı; birey ve toplumun tekil-çoğul üreyen/sorgulayan düşünce bağlamından uzaklaştırılarak salt kurallar dizgesinde bir araya getirilebilmesi ve rahat denetlenip yönlendirilebilmesi için oluşturulmuş ve kutsallık zırhına sokulmuş sömürü aracı uygulamalardır........

Bazı Tabuları Tabut Paklar
Abdülkadir YILDIZ

İnsanoğlu tarih boyunca geniş topraklara hükmetmek, ideolojisini yaymak, güçlü ordulara sahip olmak, zengin olmak gibi birçok unsuru tabulaştırmıştır. Sayılan bu tabuların büyük bir kısmı her dönemde geçerli olsa da, önem sırası ve dozu çağa ve topluma göre değişiklik gösterebilmiştir. Günümüzde ise, insanlar daha çok liderlere, sporculara, sanatçılara, piyasaya, makinalara ve teşkilatlara tapmaktadırlar.....

Korkunun Esiri Olan Egolar Tabu Üretir
Ali METİN

Tabu, “Güç odaklarının, erk sahiplerinin veya düzenin sahiplerinin kendi geleceklerini koruma altına almak için oluşturdukları bir zırhtır.”........
İnsana dair olan her şey doğallığını kaybetmiştir. Abartılı, sahte hikâyelerle kendi kendisini kandırmaya devam ettikçe bölünüyor, küçülüyor ve ciddi sorunlar yaşıyoruz....................  
Hikâye olarak insanların birbirine anlatacağı yerkürenin üzerindeki bilindik putlaşan tabularımız; din, ideoloji, düşünce, gelenek, görenek, sistem, hükümet, devlet, bayrak ve semboller korkak olan biz insanlar tarafından putlaştırılmıştır..........

Benim Tabum Senin Tabundan İyidir
Mehmet ÇOBAN

Çocukluğumuzdan itibaren alınan eğitimin; üstünlük yarıştırmasından başka şey olmadığını bilmeniz gerekir. Onun için, rahatlıkla şöyle diyebiliriz; eğitim-öğretim sistemi, kendini ne kadar çağdaş kabul etse de, tabular üreten bir fabrikadır..........

Ay Çiçek
İdil BERF

Ay çiçeği kollarımda açmaya başladı
gözlerim
başka dünyalarda yüzen
gümüş bir balıkla buluştu.....

Tabu... Ne bu... İşte Bu
Mehmet BEŞER

İnsanoğlunun kendince bir tabu ya da tabuları olmasının birbirinin karşıtı olan iki nedeni vardır. Birincisi, insanın kendisini değersizleştirmesidir. Kişinin tabuların kendisinden istediği fiilleri, ister özgür iradesiyle isterse zoraki olarak yerine getirmiş olması bu durumu değiştirmez. İkincisi ise kendisini çok önemsemesidir. Bir takım tabularla maddi ve manevi dünyasını teçhiz ederek konumunun güçleneceğini sanır. ..........

En Büyük Tabumuz: Beyin
Fahriye İPEKÇİOĞLU

Beyin, 21. asrın başında bile en büyük tabumuz olmaya devam ediyor. İnsanlar konuşmak istemiyor, doktorlar halk tarafından tabu kabul edildiği için sormaya bile korkuyorlar. Dünyanın en güçlü adamları sayılan Amerika Birleşik Devleti Başkanları bile, altı ayda bir tıbbi kontrolden geçer, raporları yayınlanır, lipiti, kolestrolü, potasyumu, kalsiyumu ölçülür, oysa yıllardır beyin kontrollerinin yapıldığını duymadık, duysak da “Beyin hastaysa ondan Devlet Başkanı değil hiçbir şey olmaz.” der çıkarız.........

Terim Olarak Tabu
Mustafa KOZAN

İnsan var olduğundan beri korku duygusunu içinde taşımıştır. Korku, insanının hayatta kalmasını sağlamıştır. Ormanda yaşarken vahşi hayvanlardan korkmayan bir insan kendini nasıl koruyabilir. Her insanın bazı özel korkuları olabilir, kimi yüksekten korkar, kimi yılandan korkar. Tabu haline getirilen korkuların hepsinin psikolojik alt yapıları vardır. ..........

Din Bir Tabu mudur?
Mehmet YAZIC
I
Gizli put anlamında da gelen Tabu, tüm yaşayan canlılardan ortak izler taşır ve aynı zamanda düşünce özgürlüğünü de ortadan kaldırır........

Asi Omurga
Hesaplaşma
Acı Kahve
Feyyaz Kadri GÜL

Ne kuş dili öğrenebildim
ne de sözcüklerle kanatlanmayı
İsimsiz nesnelerle
boğuşmak
kalemle kâğıt arasında
düş artığı yanılsamalarda
bir roman kahramanı olmak
Asi bir omurganın
izini sürdüm bir ömür boyu
Bir kör boğaz uğruna
günlüğünü yazmak alın terinin

Tabu Düzenin Bozulmasına Olanak Tanımaz
İlhan SOYTÜRK

Tabu düzenin bozulmasına, revize edilmesine olanak tanımaz. Ona dokunamaz, ulaşılmazsınız; dokunulduğu, ulaşıldığı zaman tabu olamaz, tabu olmaktan çıkar. Kendi içinde belli bir güç taşır ve gücü korur, kaybetmek istemez, her bakımdan dokunulması ulaşılması yasaklanmıştır. Nesne, kişi, düşünce ve kavramlar tabu olabilir........

Sevgiden Korkmak
Muzaffer SARIGÜL

Doğu oturup beklenen yerdir der A.H.Tanpınar.
Elinde çöp yeri eşeleyen, dalgın, bıkkın, sıkıntılı ama bir o kadar da sabırlıdır bizim insanımız. Çünkü en iyi bildiğimi en çok yaptığımız şey sabretmek ve tevekkülle beklemektir. Neyi nereye ne zamana kadar beklememiz gerektiğini bilmesekte.
Hintliler ruhları arkada kalmasın diye asele etmezlermiş.
Kuşaklar boyu hayal kırıklıkları hüsranlar yaşamış bir toplumun acele edecek nesi olabilir ki. Sevgi maya gibidir ve bulaşıcıdır, Nefrette öyle, sizin yaşam felsefeniz neyi benimserse onu üretirsiniz.
Doğuda insanların yaşamını belirleyen en önemli iki unsur vardır, korku ve utanç.
En çok tanrıdan ve devletten korkarız, çünkü ikiside cezalandırıcıdır.
Korku üzerine  kurgulanan her şey sevmeyi cezalandır
Cinselliğin her evresi utançtır, sevmek zayıflıktır ve ayıptır..................

Bütün Günahları Tutuklayın
Şevki ÖZDEMİR

Adalet tanrıçası bizden değil Muhteşem
Daima kötüden yana oynuyor oyunu 
O hileci Akhalar’a oynuyor Zeus
Sen ki gül bahçesinin bahçıvanıydın 
Adalet taşıdın ta Romalardan
 Genç dönem ellerinle 
Bu mudur ahde vefa
Bu mudur yaşamın hakkı.........

Masallar içinde: Sağım, Solum TABU
Bengü  DEMİRA
Y
Yaşamın içinde tabu varken masallar bundan nasibini almaz olur mu? Alır elbet, hem de en masum haliyle, püre içindeki topraklı kabuğu yutmamız gibi, usulca oluverir. *Masallarda ve efsanelerde sık sık görülen yasaklar içinde, savaşçının, bazen de herkesin birden başını çevirip bakması yasağı vardır.

Masal ve Tabu
Asuman MEMEN

“Tabu”, dokunulamayan, tartışılamayan, sorgulanamayan güçlü toplumsal yasağı anlatıyor. “Tabu” hem “kutsal” olanı hem de “kirlenmiş, kötücül” olanı ifade eden zıt anlamları içinde barındıran bir sözcük. Toplumlarda din kaynaklı tabular olduğu gibi, din öncesinden ya da töre kaynaklı din dışı tabular da görülebiliyor. “Tabu” korkudan doğmaktadır. İnsan korkar. Hastalıktan, sakatlıktan, yalnız kalmaktan, tanımlayamadığından, kendisine benzemeyenden, işini kaybetmekten, karanlıktan, açlıktan, vb. pek çok şeyden korkarız. İnsanoğlunun en büyük korkusu ise ölüm korkusudur. Bir çok tabunun kökeninde ölüm korkusu yatar. Ama ölüm kaçınılmazdır. Yaşamı kabul eden insan ölümü de kabul edecektir; Çünkü yaşam “hem, hem de”dir. Madalyonun bir yüzünü yok ederek madalyonu var edemeyiz. Diğer bir önemli korkusu da insanın kendisinden korkmasıdır. Derinlerinde yatan, ya da bilinçdışına iterek yok etmek istediği kendine ait olan özelliklerinden, gölgesinden korkar. Kendisini çalışkan, barışsever, yardımsever, dürüst, sevgi dolu vb. diye tanımlarken bastırdığı tembelliğinden, saldırganlığından, üçkağıtçılığından, kendini beğenmişliğinden, hırsından korkar. Bunlar ortaya çıkacak diye ödü patlarken dışarıdaki dünya ona durmadan görmek istemediği yönlerini gösterir. O ise hala bu özelliklerin kendine değil başkalarına ait olduğunu sanmaya devam eder. Ülkemizde din kaynaklı tabuların yanı sıra töre kaynaklı tabular da dikkat çekiyor. Örneğin kadının toplum içindeki varlığını ve haklarını sınırlayan “tabu” niteliğindeki inanışlar nedeniyle kadınlar hala özgür ve eşit bireyler olarak toplumda yerlerini alamıyorlar. Kadının evlenme ............................

Gel Barışak
Aida Zeynalova

Her gün şiddet, her gün korku,
her gün ölüm!
Benim kalbim hayat dolu,
sen karşımda, sürgün, ölüm!
Ben müslüman, sen müslüman
Günahım ne, böyle ölüm?
..........
Edebiyat Millidir
Mahir ADIBEŞ

Kültürel değerler basit bir konu olarak değerlendirilemez, çok daha etkilidir. Bu değerler milletlerin yaşama/ yaşatma, var olma hakkıdır. Evrensel olan ilimdir, teknolojidir; aranır, bulunur ve alınır....

Edebiyat eserleri duygu ve ahlak üzerine bina edilirler. Bir başkasıyla ne ses, ne ruh, ne de düşünceleriyle benzerler. Temsil cihetinde nereye giderse gitsin alındığı yöreye aittirler, ait olduğu milletten örnekler sayılırlar......

Evrensellikten bahsederseniz edebiyatta elinizde ne türkü kalır ne de bam telinizi titretip “cız” ettiren duygu yüklü sözler. Metalik seslerle sadece sallanırsınız!.....

İbrahim Erdem Arıyor
Ahmet ŞAHİNER

“Yalanın gücü, doğrunun güçsüzlüğünden değildir. Yalan teşkilat kurmuş doğru yalnızdır.”....

Bir erdemsizlik sorunu var bu toplumun. Yaşama dair derdi olan herkes bu çağrıya kapılmalı. İçimizde korlaşan ateşi paylaşmak, geçmişle geleceğe köprüler kurarak tarihe yön vermek gerek. Biz olamıyorsak bu bizim problemimiz. Aşacak olanlar da bizleriz. Biz önce kendimizle uğraşmalıyız. İçimizdeki düşmanla yani egomuzla savaşmalı onu yenmeliyiz....

“Erdem, kusursuz olmak değildir hocam. Kusurlarının farkında olmaktır. Başkalarına güvensizlik değil, kendisine güvenmektir. İyi insan aramak değil, kendi kötülüklerini görmektir. Düşmanın dışımızda değil, kendi benliğimizde olduğunu bilmektir.....

Okunmuş Kalem
Hamdullah YILDIZ

“Okunmuş kalemim nerede?” diye seslendi annesine delikanlı. Anne, bir yandan saatlerdir aradığı kalemi aramaya devam ediyor, bir yandan da göz ucuyla yelkovanla akrebin yarış turuna göz atıyordu. Kalemi bulma umudunu büsbütün yitirmişti. Son bir umutla hiç bakmadığı çekmeceyi açtı, yarım bir “oh” çekti. Okunmuş kalemi bulmamıştı, ancak aynı kalemden bir deste kalem duruyordu çekmecede ve sınava yaklaşık bir saat kalmıştı. Bir çırpıda yolu hesapladı, yarım saatte sınava girecekleri yere rahat ulaşırlardı. Kalemlerden birini çıkardı. Besmele çekmeyi de ihmal etmedi. İçinde bir tedirginlik de yok değildi. Çektiği “oh”un bir rahatlamadan ibaret olduğunu biliyordu. .......

Atasözlerinin Esareti
Mehmet Ali ÖZLER

Kimin ne zaman ve hangi durumlarda söyleyeceği belli olmayan, kültürel birikimi en kısa yoldan aktarma işlevi gören atasözleri her zaman ilgimi çekmiştir. Meselâ “Erken Öten Horozun Başını Keserler” sözünün hangi dönemden ve nasıl doğduğunu öğrendiğimde bunu bayağı ilginç bulmuş ve garipsemiştim. Bugün bir durumu tasvir etme ve sonucunu bağlama babında kullanılan atasözlerimiz aslında bazı olayların sonucu gereği türeyip yayılmıştır. Örneğin erken öten horozun başını kesme olayı VI. Murat’ın, Bağdat Seferi ile ilgiliymiş. Osmanlı Ordusu Bağdat önlerine geldiğinde padişah “Horozlar öttüğünde tiz saldurasız, kaleyi düşüresiz.” emrini vermiş.....

İten ile çekenin kurbanı olan bir halk;

Çerkesler

Çerkesler Kimdir?
Yalçın KARADAŞ

Çerkezler sürgün ile birlikte Ortadoğu ve Anadolu’da daha büyük bir alana dağıtılmışlardır. Samsun, Kefken, Trabzon limanlarına indirilmişler, buralardan bir hat şeklinde Ürdün’e kadar yerleştirilmişlerdi....

Çerkesler yüzyılı aşkın eşitsiz bir savaş sonucu nüfuslarının yüzde 90’ını soykırım ve sürgün ile yitirmiş ve yurtlarını da kaybetmiş olmanın psikolojisini ve yarattığı büyük travmayı halen atabilmiş değildir. ....

Bir Sürgünün Halet-i Ruhiyesi
Lhıxujıko Özcan ATICIER.

Bu koca dünya henüz pelteleşmemişken,
Bu koca yeryüzü henüz pıhtılaşmamışken,
Bu mavi gökyüzü henüz ağlarla örülürken,
Ben o zaman beşikte yatan bir çocuktum.
Bu yaşadığımız dünya henüz berkimemişken,
Ben o zamanlar bir çobandım.
Volga nehrini o delikanlı aştığında,
Ben o zaman henüz yeni olgunlaşmıştım.
Kafdağı henüz köstebek yuvası iken
Ben o zaman bir delikanlıydım.
Kafdağı’nın ormanları henüz filizlenmemişken,
Ben o zamanlar orta yaşlı bir adamdım.
Kas ovasına birlikte girdiğimizde
Bana ağır hakarette bulunuyorsun.........

Türkiye’de Kafkasyalılar
Murat PAPŞU

Tarih boyunca göçlerle şekillenen Türkiye nüfusu içinde 19. yüzyılda Kafkasya’dan gelenlerin önemli bir oran oluşturduğu biliniyor. Kafkasyalıların göçünün nedenleri, nasıl gerçekleştiği, Osmanlı topraklarına iskânları konusunda yapılan akademik araştırmalar son yıllarda çoğaldı. Aynı zamanda, iletişimin gelişmesiyle medyada görünürlükleri de arttı. Bu yazıda hem bu göç hakkında hem de Kafkasyalıların Anadolu’daki varlıkları hakkında kısa bir bilgilendirme yapmaya çalışacağım. Rusya’nın bir imparatorluk haline gelip güneye inmesi ve Kafkasya’yı işgale başlamasıyla 1763 yılında Kafkas-Rus Savaşı olarak adlandırılanuzun ve kanlı savaş başladı. Rusya 1800’lerin başında Çerkesya’nın doğu bölgesini (Kabardey), Abhazya’yı, Osetya’yı ve İnguşya’yı sınırlarına kattı. 1829 yılında savaş, Osmanlı’nın Kafk.........................

Plazmandaki Anne
Koray FEYİZ

Arzumun gövdesi,çıplak
Bohçasını aile pozumuza sokan
Boş bir zırh işte: konuşuyor
Hareket ediyor –çöl değil
Sanki kemik tarlası ejderhanın
Nefesiyle dökülmeli arayış
Ne yapsam tetikliyor istemsizliğini
Hafızamın.....

Geçmişten Geleceğe Köprü Pitane Antik Kenti.

Pitane Antik Kenti Pitane-Pitana Antik Kenti Dikili/Çandarlı Beldesi
Meryem Feza CAN

Kelime olarak suyu bol anlamında kullanılan Pitane Antik Kenti, İzmir’in tarihi yapıları arasında en ilgi gören antik kentlerden biridir. Dikili Çandarlı’da bulunan bu antik kentin ne zaman kurulduğu bilinmemektedir fakat büyük bir ihtimalle Luwiler (Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, Hitit çivi yazısı unutuldu. Luvice Anadolu’da varlığını 700 yıl daha sürdürmüştür. Arkeolojik veriler ve bilimsel araştırmalar, Luvilerin Anadolu’da bilinen ilk uygarlığı kurduklarını göstermektedir.) tarafından kurulduğu düşünülmektedir. Tek somut bilgi kentin tarihinin Helen öncesine dayandığıdır. İlk çağ kaynaklarında ismi geçmeyen Pitane Antik Kenti, M.Ö. 88. yılında adından söz ettirmiştir. .........

İzmir Kaldırımları
Yaşar AKSOY

sen benim çocukluğuma benziyorsun
levanten evinden sarkan sarmaşıktaki hüzün
bardak dolusu rıhtım yağmurunda hatırladığım
üşümüş vapurlarında öptüğüm kızıl yasemin

Şems-i Tebrizi
Melahat ÜRKMEZ

Şems’in özelliklerinden birisi, taklitçi olmamasıdır. Fikirleri sadece kendine hastır. Ona göre, herkesin bilgi pınarı, kendiliğinden akmalıdır. Onu başkalarından ayıran kendine özgü oluşu, asi yaratılışı ve emsalsizliği, belki de taşıdığı genlerde şifrelidir....

Aşk, vecd ve hakikat dervişi Şems, özgürlüğünden kolay kolay taviz verecek bir şahsiyet değildir. O, aynı zamanda keskin ve eleştirel bir zekâ, insanları iyi tanıyan bir bilge ve şöhretten kaçan bir sûfî, insan eylemlerinin doğurduğu problemleri iyi tahlil eden bir sosyologdur.....

Övülmekten değil, yerilmekten hoşlanan Şems-i Tebrizî, “Ben samimi olarak niyazda bulunanlara karşı çok mütevazı davranır, alçak gönüllülük gösteririm ama diğerlerine karşı, çok kibirli ve gururlu davranırım.” der.....

Madımak Çığlığı
Zeki BÜYÜKTANIR

Madımak, Sivas yaylasında yetişen bir bitki, otlu bulgur çorbasının katığı, ama artık Madımak tarih oldu. Şimdi Sivas, bu utancı yaşıyor. Aslında bu ortamı Sivas değil, Sivas’taki duyarsız yöneticiler, acımasız politikacılar yarattı. Sonunda bu kara leke Sivas’ın üstüne kaldı.....

Andrey Tarkovski Sineması Üzerine Genel Bir Değerlendirme
Murat TEMİZER

Dünya Sineması’nın en önemli yönetmenlerinden Andrey  Tarkovski. Uluslararası birçok ödülün sahibi. Ünlü yönetmen Ingmar Bergman’a göre en büyük yönetmen. Lars von Trier, Kieslovski, Terry Gilliam, Peter Greenaway  gibi birçok yönetmen tarafından takdir edilen bir isim. Tarkovski’nin filmografisinde toplam yedi tane uzun metrajlı film var. Beşini ülkesi Rusya’da ikisini ise Avrupa’da çekiyor. Çektiği filmlerden bir tanesi bile onu sinema tarihine altın harflerle yazdırıyor. İlk filmi 1962 yapımı İvan’ın Çocukluğu . Son filmi ise 1986 yapımı Kurban. Yönetmen aynı yıl kanserden Paris’te ölüyor. 1932 doğumlu yönetmen VGIK Sovyet Sinema Okulu mezunu. Tarkovski sinema eğitimi almadan önce Arapça öğrenmek için bir kursa kaydolur. Dağıstanlı asil bir aileden geldiğini sürekli ailesinden dinlemesinin bu kursa kaydolmasında etkisi vardır.  Tarkovski aynı zamanda sanatçı bir aileden gelmektedir. Babası büyük bir şairdir. 1975 yapımı Ayna filmi otobiyografik bir filmdir. Yönetmenin, ailesinden dolayı, doğuya ciddi bir ilgisi vardır. Spor yaparken geçirdiği beyin sarsıntısı üzerine kursu bırakmak zorunda kalır ve Sibirya’da yapılacak jeolojik bir keşife katılır. Jeoloji beklentilerini karşılamaz ve Sovyet Sinema Okuluna girer. Bu okulda hocası Mihail Romm’d.................................

Dövme Sanatı 
Mehmet Sait TUNÇ

Tarihin derinliklerinden gelen tanrısal dilek ve yaşamsal iyi niyetler ile dile getirilemeyen duyguların, iğne uçlarının renkli doğal boyaya batırılarak ritimli vuruşlar ile deri altına kalıcı motiflerle işlenme sanatıdır. Dövme motifi; bazen soyluluğun, kahramanlığın, erdemliliğin, bir soya ait oluşun, kötülüklerden arınmanın, sağlıklı olmanın ifadesidir. Sevincin, umudun, acının, korkunun, insan bedenindeki çizgileridir. Geleneksel dövme; kayıp zamanların süslü izleri, bedenlere yeni anlamlar yükleyerek günümüze taşınan kendini ifade etme sanatıdır. Türkçe; dövme, döğün, dövün, Kürtçe; Daq, Arapça; Vesm, Neşh ve Veşm ifadeleri kullanılmaktadır.........

Vefatının 57. Yıldönümü Münasebetiyle Yenilikçi, millet sevdalısı önder bir eğitimci:
Vedide Baha PARS:
Naci GÜMÜŞ

Vedide Baha Pars; “…Hakiki saadet hiçbir zaman dıştan gelmez. ...O, insanın bedenen, hissen ve zihnen faal ve tatmin oluşundan doğan bir duyuştur. Daima misafir veya dostlarının mânasız ve yersiz iltifatlarıyla beslenen, onların yapmacık taltifl erinden zevk alarak geçinen bir sosyete kadını farkında olarak veya olmayarak ne kadar bedbahttır.” “En mesut insanların çoğu, çok çalışanlardır. Hiçbir şey tam ve son şekliyle yapılmış değildir.” diyordu....

Tarih Nasıl Yazılır?
Müslüm ÜZÜLMEZ

Tarih yazımına dair kuralları sarsan bir kitaptan söz etmek istiyorum. Yazarı: Paul Veyne. İsimi:Tarih Nasıl Yazılır? Paul Veyne, Tarih Nasıl Yazılır? adlı kitabında tarihe tepeden bakarak eleştirisel bir yaklaşımla tarihi, tarihyazımını, tarih bilimini (?) sorgulamış. İlginç bir kitap, tarih konusunda yazdıkları kulağa kar suyu kaçıran cinsten. Potansiyel bir ağırlığı, entelektüel bir havası var. Akademik olmanın ötesinde, sanki biraz da polemik için kaleme alınmış: Anlatım ve üslûp olarak Annales okulu yanlılarıyla, Marksist düşünürlerle ve tabi başkalarıyla bir hesaplaşma içinde gibi. Akademik çevreden olmayanlara, konulara yabancı olanlara ağır gelebilir....

Zaar
Mutlucan GÜVENDİR

Bir bilsem bu mevsimin sonunu
beni nereye sürükleyecek bu ağrılı güneş
ne zaman bir düşe yatsam seninle
bir yol geçer içimizden
kayıp çocuklara çıkan

Çürüyen yanlarımız cehennem semtinde kalır ....

Ateşle Dans
Hülya GÜLAY

Yılan Deresi’nin üzerine karanlık inmiş; karamı kara, zift gibi. Korku akıyordu taşların arasından, ihanet kadar sessiz ihanetçi kadar küstah. Yalnız gökyüzünde birkaç yıldız parlak, onlarda çok uzaklarda.  Sinsi bir gece sarıyor karanlığı. Sessizlik ürkütüyor; çıt yok, korkudan kulak çınlaması başlıyor. ...Yalnızlık, gecenin en sadık dostu; kara gözlü bir sırtlan gibi süzüldü çatlaklardan içeri. En ücra noktalara kadar ... İşte yaşantımız da böyle anlatılıyor bu romanda. “Ateşle Dans” yol romanlarından bir örnek olarak kabul edilebilir. İnsanın hayat boyu, iç ve dış dünyasında ki mücadelesini anlatıyor. Karşısına çıkanların İyi mi, kötü mü, dost mu düşman mı olduklarını hiçbir zaman öğrenemeyecek. Hepimiz için de böyle değil mi sanki? Bu romanda insanın aradığı bir yudum mutluluk! Kapılıp gidiyor hayallerinin peşinde. Yazgısını bilmeden bazen karlı dağları aşıyor, bazen sarp kayalıkları. Yıldızların altında kaç gece geçiriyor meğer sevgili çok yakındaymış. Mahir Adıbeş, 1964’de Bayburt’ta doğan....... 

Şiira
Ümit Yaşar IŞIKHAN

Gün böyle başlar ansızın rüzgar renginde çığlık söyler sabaha
uyanırsın, özlenen bir sayfadan koşar sana çocuk ellerindeki kuşlar
umutların mahmurluğu içinde bahar yağmuru bekler seni kapıda
an ikiye bölünür, yarısı rüyalarda saklanmış hüzün kokulu yalnızlık
yarısına perdeler çekilmiştir, sis basmıştır güneyin bütün masallarına ....

Konuşabilmek
Saim BİLEN

İnsanoğluna verilen en önemli yeteneğin konuşabilme olduğunu biliyoruz. Konuşma yeteneği ile donatılmış halde dünyaya gelen bir çocuğun bu yeteneğini geliştirebilmesi için, duymaya ve taklit etmeye ihtiyacı vardır. Ailesinden duyduğu bütün konuşmaları kendince taklit ederek, konuşma belirtileri göstermeye başlar. Ailesi nasıl konuşuyorsa, çocuk da onlar gibi konuşacaktır. Mesela, Hollanda’da doğmuş bir bebeği, Isparta’ya getirip burada yetiştirirseniz, bu çocuk Türkçeyi, tam bir Isparta aksanıyla konuşacaktır. Bunun tersi de düşünülebilir. Bu yüzdendir ki, yabancı bir dili çok akıcı bir biçimde takılmadan konuşan kimseye “Ana dili gibi İtalyanca biliyor.” deriz......

Spil’de Bir Akşam
Mustafa ÖREN

Akşamın alacası iniyor göğsüne
Kırk belikli bir örgü gibi Spil’in
Birbirinin yalnızlığını öpüyor ağaçlar
Niobe’nin göğsü emziriyor hüznü mütevekkil
Sensizliğe yanıyor evlerin kapkara ışıkları
Yaralı bir süvari, at sürüyor gözlerinin izinde......

Fanatizm ve Kitle Hareketleri
Özcan  BAHADIROĞLU

Bugün sadece ülkemizde değil İslam coğrafyasında, gelişmemiş toplumlarda en büyük sorunlardan biri cemaat, parti, mezhep, devlet ve ideolojilerdeki “Fanatizm”dir. Bugün Orta Doğu’da dökülen kanların, kavgaların önemli bir sebebi bu “Getto zihniyetidir.” Buralardaki artık “Birey” diyemeyeceğimiz mensuplar, kendilerinin tartışmasız doğru tarafta olduklarına inanırlar. Bulundukları tarafın yanlışlarını görmeden, kendilerince “öteki taraf”ın günah ve hatalarına yoğunlaşarak bir tatmin bulurlar. Bu bakış açısı doğal olarak bizim “daha doğru olanı”, “daha iyi olanı” bulmamıza, taraf olduğumuz kesimin yanlışlarını gidermemize engel olur......

Bu Dergi Gerici Oldu Artık Yazmak İstemiyorum(!) Yöneten:
Ahmet ŞAHİNER

Dergimizde bazı yazıları da yayımlanan bir arkadaşım “Bu dergi gerici oldu, artık yazmak istemiyorum.” diye yakındı. Haklı olduğunu düşünmedim. Bir dergiyi ilerici ya da gerici yapan şey, yazarlarından, çizerlerinden, onların bilgi ve bilinç düzeylerinden bağımsız düşünülemez. En önemlisi de, derginin sayfalarında bu düşün emekçilerine tanıdığı özgürlüktür. Bu özgürlük şimdiye kadar hiç kısıtlanmamış, aksine teşvik edilmiştir. ....

Dergimiz, kötü niyetlilerin ürettiği bir kısım dışlayıcı, suçlayıcı, yargılayıcı söylemlere sığınarak saldıranları önemsememiş, fikri olanların, söyleyecek sözü olanların sözlerini söyleyebilmeleri için alan açmıştır. Bu durum bile bir derginin özgürlük alanının sınırlarının ne kadar tutarlı ve geniş olduğunu göstermeye yeter. Halkı, beğeni ve eleştirisinin hakemi kılmış bir dergi de gericilik barınabilir mi? ....

Öykü Yarışması 100.  100 Kalemle Çanakkale Öykü Yarışması

Adres: Bafra Kültür ve Sanat Etkinliklerini Destekleme Derneği ISHAKLI MAH. ISHAKLI SOK NO :35/E E-Posta Adresi: gulseren55.50@hotmail.com





















 


 
Yorum Yaz


Bu ürün için ilk yorumu siz yapın.